Doğal Çevremizin Sınırlılığı
Tarih boyunca insanlar doğal kaynakların sınırsız olabileceğini düşünmüşlerdir. Bu da insanların uzun yıllar boyunca doğal kaynakları bilinçsizce kullanmasına yol açmıştır. İhtiyaçların çeşitlenmesi, tüketime bağlı olarak doğa ve insan arasındaki dengeyi doğanın aleyhine bozmuş, doğal çevrenin tahribatıyla birlikte zamanla açlık ve fakirlik hızla ilerlemiş ve ekolojik dengede bozulmalar meydana gelmiştir.
- Topraklar; Erozyon, kentleşme ve kirlenme ile azalmakta
- Ormanlar çeşitli nedenlerle yokedilmekte ve yerine yenisi oluşamamakta
- Tatlı sular yanlış kullanımdan dolayı hızla kirlenmekte ve nüfusun hızlı artması ile tüketimi de artmakta
- Su ürünleri; teknolojinin gelişmesiyle hızla tüketilmekte ve mercan resifleri zarar görmekte ve doğal denge bozulmaktadır.
Toprak ve Orman Sınırlılığı
Toprak, üzerinde tüm canlıların barınıp yaşadığı ve beslenmesi için gerekli ürünlerin yetiştiği canlı bir varlıktır ve yaşamın kaynağıdır.
Toprak; hava, su ve diğer doğal kaynaklar gibi insan yaşamı için önem taşıyan kısıtlı bir değerdir. Doğal değişim döngüsü içinde atıkların emilmesini sağlayan bir filtre olma özelliği yanında organizmalar için yaşam alanı, madenler ve suyun saklanması içinde bir depo görevi görür. Sosyoekonomik faaliyetler için mekânsal bir temel oluşturan toprak tarihî ve kültürel mirasımızın da üzerinde yer aldığı bir unsur olarak yararlı birçok özelliğe sahiptir.
Dünya nüfusunun artışı ve bununla birlikte beslenme ve konut gibi gereksinimlerin giderek art ması, ekolojik dengenin her geçen gün bozulmasına neden olmaktadır.
İnsanlar tarafından tahrip edilen yağmur ormanları yenilenememektedir. Bu bakımdan türce zengin orman örtüsü yerine tek türe dayalı düşük kaliteli ormanlar oluşmaktadır.
Şehirleşmenin Sınırları Ne Olmalı?
Şehirleşme ve şehirlerin çevresine doğru genişlemesi, tarım alanlarını ve doğal yaşam alanlarını tehdit etmektedir. Plansız şehirleşme sonucu pek çok canlı türü yok olmaktadır. Nüfusun temel ihtiyaçları karşılanırken doğal kaynaklar gereken hassasiyet gösterilerek kullanılmalıdır. Nüfusun ve şehrin büyümesinin doğaya minimum zarar verebilecek düzeyde sınırlandırılması gereklidir.
Doğanın Bilinçsizce Kullanımı
Günümüzde bilinçsiz ve yasak avlanma yapmak önemli ekolojik sorunları ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle birçok hayvanın nesli tükenmiştir. Canlı türlerindeki hızlı tükenişin doğurabileceği sonuçların, nükleer bir savaşın etkilerine yakın olabileceğine dikkati çeken bilim çevrelerinin tahminlerine göre, 20-30 yıl içinde dünyadaki canlı türlerinin 1/5'inin tükenme tehlikesi altında bulunuyor.
Tarımda ve günlük hayatta kullanılan kimi maddeler bazı canlılar için ölümcül nitelik taşımakta, bu canlıların sonunu getirmektedir.
Su Ürünlerinin Sınırlılığı
Okyanus yaşamı, suda yaşayan en küçük canlılardan balinalara kadar, değişik şekil ve boyutlardan oluşan mükemmel bir düzene sahiptir.
Dev gemiler, son teknoloji ekipmanlar kullanarak, balık sürülerini çok hızlı bir biçimde avlayabiliyorlar. Dip tarama yöntemleri mercan resiflerini ve diğer hassas ekosistemleri yok ediyor.
Okyanuslar ve barındırdığı canlılar, küresel ısınma ve iklim değişimi tarafından, geri dönülemez bir biçimde etkilenecek. Örneğin, su sıcaklıklarındaki yükselme çok geniş mercan alanlarının ağarmasına ve ölmesine neden olacaktır.
İnsanın su kaynaklarına en önemli etkilerinden biri de fiziksel ve biyolojik kirliliktir. Bu kirliliğe yol açan kaynaklardan bazıları; şehirlerin kanalizasyonları, endüstriyel atıklar, patlamalar, denizlere dökülen çöpler, madencilik, zirai pestisitler, kullanılmayan ısı kaynakları ve radyoaktif atıklardır.
Dünyada canlıların yaşam alanı olan biyosfer farklı ekosis-temlerden oluşmuştur. Ekosistemlerin yapı ve işleyişinin bozulması beslenme halkalarının da bozulmasına yol açar. Böylece bazı canlı türleri yok olur.
Çevrenin Önemi ve Korunması
Çevre; insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Bir ilişkiler sistemi olan çevrenin bozulması ve çevre sorunlarının ortaya çıkması, genellikle insan kaynaklı etkenlerin doğal dengeleri bozmasıyla başlamıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyıl; birçok teknolojik imkânı insanlığın hizmetine sunarken, bir yandan da insanlığın ortak mirası olan çevreden geri getirilmesi zor, hatta imkânsız olan varlıkları da alıp götürmektedir.
Çevreyi koruma fikrinin gelişimi Sanayi Devriminden sonra başlamıştır. Toplumu çevre konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek, topluma olumlu ve kalıcı davranış değişiklikleri kazandırmak ve sorunların çözümünde fertlerin aktif katılımını sağlamak çevre eğitimi ile mümkün olabilir.
Çevre Koruma Projeleri
Yurdumuzda doğal çevreyi korumaya yönelik çeşitli önlemler alınmakta, bunlarla ilgili proje çalışmaları yapılmaktadır. Bunların en dikkat çekicilerinden biri de sulak alanlar ile ilgili hazırlanan projelerdir. Örneğin, Uluabat Gölü ile ilgili uygulanan proje bunlardan biridir. Bu projeyi tanıtmadan önce sulak alanlarla ilgili bazı özellikleri birlikte inceleyelim.
Sulak Alanlar
Sulak alanlar, tropikal ormanlar gibi yeryüzünün en yüksek oranda oksijen üreten ekosistemleridir. Sulak alanlar ve göller, ekosistemlerde görülen farklılıklar nedeniyle çok sayıda canlının yaşama imkânı bulduğu bioçeşitlilik alanlarıdır.
Türkiye sulak alanlar bakımından Avrupa ve Orta Doğu'nun en zengin ülkesidir.
SINIRLI KAYNAKLAR
Su Kaynakları Tükeniyor
Yaşamın temel kaynağı olan su, hem ekosistemlerin devamlılığı hem de insan yaşamının devamı için vazgeçilmezdir. Günümüz dünyasında su; tarımsal üretim, endüstriyel kullanım, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi konularda da önemli bir yere sahiptir. Su rezervinin yeterli olması ekonomik ve sosyal kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından önem arz etmektedir.
Dünyadaki tatlı su miktarı kısıtlıdır. Nüfus artışına bağlı olarak artan su talebiyle birlikte su kaynaklar; miktar, kalite ve kullanım açısından ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Dünyadaki su kıtlığının ana nedenleri:
- Yenilenebilir kaynak miktarının azlığı,
- Yanlış ve aşırı su kullanımı,
- Hızlı nüfus artışına bağlı olarak kişi başına düşen su miktarının azalması olarak özetlenebilir.
Bereket Kaynağı : Toprak
Hava ve su gibi, canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsurlardan biri de topraktır. Toprağın üst tabakası, insanların ve diğer canlıların beslenmesinde temel kaynaktır. Ayrıca sanayi için de ham madde sağlayarak ekonomiye katkı sağlar. Toprağın tarım dışı kullanılması, ağır metallerle kirlenmesi ve erozyon sonucu oluşan etkilerle kayıplara uğraması verimi düşürmektedir.
Yurdumuzda erozyonu önlemek, pek çok canlıya barınak oluşturmak, yer üstü ve yer altı sularının kaybını en aza indirmek amacıyla ağaçlandırma projeleri yapılmaktadır. Bunlardan en önemlisi olan, Çevre ve Orman Bakanlığı öncülüğünde gerçekleştirilen "Meşe Projesi" dir.
Meşe Projesi nedir?
1998 yılından beri sürdürülen "Meşe Projesi" dünyanın en büyük ağaçlandırma projelerinden biridir. Yurt çapında 1 milyon hektar sağlıklı meşe ormanları oluşturmayı hedefleyen "Meşe Projesi" meşe tohumu ekimi, meşe fidanı dikimi ve canlandırma kesimi (meşe rehabilitasyonu) çalışmalarından oluşmaktadır.
Proje kapsamında başta halkımız olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın destekleriyle 1998-2004 yılları arasında 640 milyon adet tohum toprakla buluştu. Bu proje dünyamızın içinde bulunduğu küresel ısınma tehdidine karşı mücadeleye, Türkiye'nin katkı projesidir. Bu proje günümüzde de devam etmektedir.
Meşe Ağacının Faydaları
- Yaprakları (Fotoğraf 2) ile toprağı besler, ıslah eder.
- Ekolojik, ekonomik ve biyolojik öneme sahiptir.
- Derin ve saçak kök sistemi ile toprağı korur, erozyonu önler.
- Yer altı sularının, kaynakların ve akarsuların beslenmesini sağlar.
- Çeşitli hayvanlara doğal barınak sağlar.
- Ülkemizin her coğrafi bölgesine yayılmış 18 türü vardır.
- Toprağın geçirgenliğini artırır, yağış sularını yer altına indirir.
TEMA Vakfı, 1992 yılında Türkiye'nin geleceğini tehdit eden erozyon ve çölleşme tehlikesine karşı toplumsal duyarlılığı arttırmak ve bu mücadelenin bir devlet politikası hâline getirilebilmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur.
Türkiye'nin Kaybolan Sulak Alanları
1. Hatay'daki Amik Gölü, 1968'de başlatılan ve altı yıl
süren ıslah çalışmaları sonucu kurutularak tarıma açılmıştır. Bu nedenle yörenin iklimi değişmiş, yörede yağışlar ve seller meydana gelmiştir.
2. Burdur'daki Kestel Gölü de 1965 yılında tarımsal
üretim için kurutulmuştur.
3. Kahramanmaraş'taki 7125 hektar alana sahip
Gavur Gölü, 1950'li yıllardan itibaren sıtmayla
mücadele ve tarım alanı elde etmek amacıyla yok
edilmiştir.
4. Türkiye'nin en önemli göllerinden biri olan Akşehir
Gölü'nün 350 km2 alanı 15 yıl önce âdeta çöl hâline gelmiştir. Gölü besleyen akarsuların çeşitli nedenlerle kuruması, yer altından kontrolsüz su çekilmesi âdeta gölün sonunu getirmiştir. Son yıllarda bölgede iklim değişmeye başlamıştır
- 1997 yılında 260 bin hektar alanı kaplayan Tuz Gölü, 2004 yılına gelindiğinde 7 yılda 100 bin hektar azalarak 160 bin hektara düşmüştür.
- Konya Havzası'ndaki bir başka sulak alan olan Samsam Gölü de tarımsal amaçlı kurutulmuştur; ancak üzerinden yıllar geçmesine rağmen toprakların tuzlu olması nedeniyle burada hâlâ tarım yapılamamaktadır.
- Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü, aşırı su çekilmesi nedeniyle tehdit altındadır. Hotamış Sazlığı, su rejimine yapılan müdahaleler sonucu kurumuştur.
- Konya Kapalı Havzası'ndaki Eşmekaya Sazlığı aşırı kullanım ve diğer nedenlerle kurumuştır. Bundan dolayı burada yapılması planlanan ve yapımına başlanan baraj da tamamlanamamıştır.
- Konya Havzası'ndaki binlerce hektarlık Suğla Gölü de tarım arazisi elde etmek için kurutulmuştur. Bu nedenle kuşlar artık bölgeye uğramıyor.
- Sultan Sazlığı, Türkiye'deki ilk 5 Ramsar alanından biridir. Sazlık günümüzde çok sıkı korunmakla birlikte sanayi ve tarım alanlarından su kaynaklarına karışan atıklar nedeniyle büyük tehdit altındadır. Bu alanda yaygın olarak saz kesimi yapılmaktadır.
Çevre Sorunlarının Boyutları ve Etkileri
Çevre sorunları, günümüzde küresel, bölgesel ve yöresel etkilerinin yanı sıra gelecekte de olası etkileri ile önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Çevre sorunları konusunda, devletlere, sivil toplum örgütlerine ve bireylere büyük sorumluluklar düşmektedir. Bunun için yakın çevredeki sorunlardan başlayarak dünyamızı küresel boyutta etkileyebilecek çevre sorunlarına karşı önlemler alınmalıdır